HAYATA DAİR

Sosyolojik bir Vaka Instagram!


Instagram'ı aranızda bilmeyen var mı?
Hani sağı solu, markaları, alışverişleri, önümüzdeki bardağı, arkadaşımızı, kendimizi, gittiğimiz yerleri, ayakkabılarımızı, bardakları, trafik işaretlerini, doğayı, sokakları artık ne buluyorsak fotoğraflayıp çeşitli filtrelerle süsledikten sonra yüklediğimiz internet uygulaması var ya, o.
Ben de geri kalmadım Instagram'ı fazlasıyla kullandım. Yediğimi, içtiğimi, gezdiğimi, kombinlerimi, gittiğim konserleri herşeyi paylaştım fakat gördümki özel hayatımı bu kadar insanların gözüne sokarak yaşamaya gerek yok. Bazı şeyler bana özel olsun hayatımda attığım her adımı beni hiç tanımayan insanların bilmesine gerek yok.. Danışmanımla oturduk uzun uzun konuştuk veKubratekincom olan instagram hesabımı sadece Kübra Tekin markası için kullanmaya karar verdik çünkü Instagram şahsi kullanıldığında gerçekten bünyeye zarar verebiliyor. 

İtiraf edeyim Instagram hesabımızı profesyonel kullanmaya başladığımızdan beri KubraTekinCom hesabına ilgi %200 azaldı.. Çünkü özel hayat yok, ne yemişim, nereye gitmişim, ne içmişim yok sadece varsa yoksa kıyafetler.. Sanırım kulağa sıkıcı geliyor..
İşte uzun zamandır Instagram hakkında yazmak istiyordum. Bana göre sosyolojik bir vakadır Instagram. Sosyologlar çok güzel analizler yapabilir, çok farklı sonuçlar çıkarabilir.
Haa dersenizki ben sosyolog muyum ki ahkam kesiyorum.. Ben sadece iyi bir gözlemciyim.
Nerden başlasam o kadar çok vaka varki..

"Önceden yemeğe oturmadan önce Besmele çekilirdi şimdi ise Instagram için fotoğraf çekiliyor. "

  • Bi kere Instagram da herkes çok havalı, herkes çok güzel, herkes kocasının prensesi, herkes çok mutlu, herkes çok zengin vs.. Keşke öyle olsa.. Birçoğu göstermelik, birçoğu 'çabalı', belki de yeni dönemin en sıkı tesellisidir instagram, kim bilir. Hani; 'Ey ahali bakın nasıl da mutlu, nasıl da dolu dolu (doldura doldura)yaşıyorum' demenin kestirmesi. 
  • İşte bu Instagram ile birlikte insanların hayatına Mutsuzluk kavramı girmiş.. Şöyle açıklayım Onda var Bende neden yok. O falanca mekana gitmiş bizde gidelim.. 2 arkadaş buluşup birbirini tag liyor (etiketliyor) diğer çağrılmayan arkadaşlar küsüyor.. Toplu bir resim konuyor instagram karesine giremeyen arkadaş küsüyor ya da olaki o grupta arkadaş tag lenmediyse alınıp güceniyor.. 
Yazarken bile gülüyorum şaka gibi değil mi..

  • Beni unfollow ( takibi bırakmak ) etti diye küsen insanlar var bunu biliyor musunuz? Farzedin sizi birı Instagram da takip ediyor ve sizde o kişiyi takip etmeye başlıyorsunuz. Bir süre sonra o kişinin paylaşımlarını gereksiz buluyorsunuz ve sürekli ana ekranda görmek istemiyorsunuz takibi bırakıyorsunuz.. Bu kişiler daha önce senin sıkı takipçin olsa bile senin unfollow ettiğini anladığı dakika seni takip etmeyi bırakıyor. Bazıları unfollow ettiği için küsüyor bazıları da telefon açıp soruyor hayırdır ben sana birşey mi yaptımda beni unfollow ettin diyor.. Birde kim seni unfollow etmiş programı var sizi unfollow eden varsa bu program sayesinde o kişileri görebiliyorsunuz.. Saat başı buna bakan kişilerin sayısı azımsanmayacak kadar çok..
  • Birde like ını geri aldı diye bir tabir var. Koyulan resimlerin altında like (beğen) tuşu var ve siz o tuşa basınca o resmi beğenmiş oluyorsunuz. Bazen resme dikkatli bakmak isterken resmi büyütmeye çalışırken like tuşuna basıyorsunuz ve ardından beğendiğiniz görülmesin diye tekrardan o tuşa basıyorsunuz böylelikle o resmi beğenmiş olmuyorsunuz. Off yazarken bile yoruldum. ama ciddi ciddi bunlar oluyor. Biliyo musun …. like ını geri aldıııı diye başlayan cümleler hepiniz duymuşsunuzdur.
  • Instagram' ın rajonu az takip edeceksin çok takip edileceksin. Eğerki cool olmak istiyorsan bu şekilde işler.. Bi kaç defa bana link gönderen oldu Kübra bak bu profili takip et çok farklı stili var ama kimseye çaktırmadan takip et çünkü başkaları keşfetmesin ben bile ismini yazıp bakıyorum millet takip ettiklerim içinde görmesin diye düşünen kişilerde var.. Neyin kafasındalar o tartışılır.. Zaten Instagramın amacı paylaşım değil mi?
  • Instagram butiklerine kaç puan verirsiniz? Akşam uyuyup gece rüyalarında ilham gelip sabah butik açanlar var.. Yok pembe butik yok şeker butik.. Hadi butik açıyorsunuz ona sözüm yok ama akşamdan sabaha modacı olanlar sizi ne yapmalı? Modacı kelimesinden soğudum kartvizitimde ve heryerde titrim Kreatif Direktör ama modacı değil. Zaten modacı olmama gerek yok ki, Türk kadınlarının %99 u zaten modacı bırakın da bende %1 lik kısımda kalayımda modacı olmayayım. 
  • Şimdi son moda da Arda Erel ile birlikte hayatımıza giren giderli sözler paylaşmak.. Kime sorsan herkes dünyanın en fedakar insanı ama hiç kıymeti bilinmemiş.. İlginç değil mi..
  • Klavye şövalyeleri var ki işte onlar Mutsuz dediğim kesimin işte en bariz temsilcileri. Biz karşımızdaki insanın kalbini kırmanın Kabeyi yıkmaktan daha kötü olduğunu bilerek yetiştirilmedik mi? İnsanların kusurlarını kapatmak, hatalarını noksanlarını yüzüne vurmamak, üzere terbiye almadık mı? Peki nedir bu zehir gibi sözler.. Sosyal medya bir acayip, klavyenin arkasına saklananların psikolojisi bir garip, kafaları karışık. Mesela "Çok çirkinsin" yazabiliyorlar takip ettikleri birinin fotoğrafının altına. Ne zamandan beri "Çok çirkinsin" demek kahramanlık oldu. Birine "Çok çirkinsin" desem, birini 'çirkin' görebilsem ağzımdan kaçsa, elimden kaysa yanlışlıkla günlerce uyuyamam ben. Boğazımdan lokma geçmez. Öyle öğrendik yani.Şimdi "Çok çirkinsin" diye yazmak gündelik sade bir yorum kıvamında. Ötesini siz düşünün..
Sevmediğini niçin takip eder insan?
Neredeyse her paylaşımımın altında hafif dalga geçen, küçümseyen, suçmuş gibi vicdanıma atılmaya çalışılan şu cümle var; "Hayat sana güzel."
Gayet sıradan bir fotoğrafa bakıp da kafamı iğne çuvalına sokup çıkartmak ister gibi "Hayat sana güzel" yazmak neden?
Hem hayat gerçekten kime güzel?
Güzel bakana tabii, her anının tadına çıkarana, kötüyü görmeyi reddedene...
Halbuki tek tuşla 'unfollow' hakkın varken, halbuki tek kanallı televizyon dönemi çoktan tarih olmuşken, artık her bireyin sosyal âlemini kendi oluşturma şansı varken neden bu kızgınlık?
Neden bu zorlama?

Su ve Ateş

15 Kasım da vizyona girecek olan Su ve Ateş filminin gala gecesine katıldım. Film, yaşanması imkansız olan bir aşk hikayesi etrafında kurgulanmış.



















Konusu çok sıradan günümüzde hala o tarz diziler var mı bilmiyorum fakat geçmişte sık sık izlediğimiz senaryolardan biriydi.. Senaryonun sıradan olması filmin izlenmeyecek ve kötü olduğu anlamına gelmiyor aksine gişe yapacak bir film çünkü duygusallık ön planda ve duygulanmamak mümkün değil.  Filmde zaman zaman çok gerildim kimi zaman "bu kadar da olmaz ama dedim!" zaman nasıl geçti anlamadım başladı ve bitti.. Filmin sonu malesef yine kötü bitti benden size tüyo..


Özcan Deniz yönetmenlikte kendini ispat etti  ve artık kendi filmlerinin esas oğlanı olma hevesinden vazgeçmeli diye düşünüyorum.. Başrolü paylaşan filmde Yağmur karakterini oynayan Yasemin Allen' i çok başarılı buldum. Duru güzelliğine ve doğallığına bayıldım.
Sevgili Okuyucular; Su ve Ateş filmine gidin derim, muhteşem bir film beklentiniz olmasın, filmden birşey öğreneceğinizi de düşünmeyin, ağlamak istiyorsanız içinizi dökün filmden çıktıktan sonra zaten aklınızda pek birşey kalmıyor.

Filmin soundtrack müziğine bayıldım, aşağıdaki linkten dinleyebilirsiniz..


 Elbise:: Kübra Tekin
Şal:: İpekevi
Çanta:: Chanel